Susamış bir toprak parçasının en azılı varlığıyım yeryüzünde. Kana kana suya ihtiyacım var. Benim susuzluk çığlığımı susturacak bir suya
ihtiyacım var. Susuzluğumu bu kurak çölde nasıl giderebilirim hiçbir fikrim yok, cahilliğimin doruk noktasında cirit atıyorum.
Aslını yaşatmayan taklitlerden değil bu, adeta aslının babası kurumuş kurumayı bırak çatır çatır çatlamış dudaklarım. Dilim yorgun argın
edebileceği tüm sözcükler tüketmiş. Dilim amaçlı. Amacı uğruna sürüklene, sürüklene de olsa dudaklarımı ıslatmaya çalışıyor; bu onun en
inatçı amacı. Bu kara parçasında doğrusunu söylemek gerekirse eş-dost umurumda değil. Rezillik çıkarmışım kime ne? Göğe bakıyorum.
Göğe uzun uzun bakıyorum. Zira gök ister derdim olsun ister sevincim olsun hepsini alıpta uzun uzun halleştiğim en kutsallarımdan. Doya
doya seyrediyorum. Neler biriktirdiğimizi film şeridi gibi geçiriyorum gözlerimin önünden. Kendimi bildim bileli göğe meftunum. Onunla çok
şey paylaşmışım. Bunları ardı sıra düşünüyorum. Ey gök ey sırdaşım senle neler paylaştık neler! Gökle halleşirken gözbebeklerim inim
inim yalvarıyor. Bir damla su değildir elbette dilendiği. Sular Seller kopsun istiyor, susuzluğunu bir damla gidermeyecek biliyor.
Vücudum iyice büzüştü. Heeey babam hey! O formunu koruyan vücut şimdilerde nasılda halden hale girmiş. Biraz su diyor biraz su olsa
içsem kana kana eski halime kavuşurum diyor. Ne diyorduk paşa ne diyorduk! Su diyorduk dimi. Su su su. Kelime kökenine inemem nerde
ne kadar çıkar araştıramam. Bu kurak topraklarda ne yana dönsem susuzluk gerçeği yüzüme çarpıyor. Gerçeklerin tüm sivriliğiyle
hayallerin kana bulaması nedir bilirim. “Susuzluk gerçeği ne kadar gerçek olsa da ne kadar dayanılmaz olsada ne kadar halden hale soksa
da umudum var. Umudum var varlığın ve yokluğun sahibi olana. Umudum var, inancım var. Biliyorum ki bu umudum boşa değil. Biliyorum
ki yokluğun ve varlığın sahibi olan biricik yaradan umutlarımı boşa çıkarmaz.” Diye cümlelerimi içtenlikle kurarken adeta bunları vagon
sayıyorum ve kendimi makinist ilan ettim bile. Bu uzun yolculukta pencereme damlalar düşüyor. Gözlerim dayanamadı bak yine yenik
düştü hislere. Hisler ağır olacak ki umudu sırtına alıp makinist ilan ediyorlar beni. Vagonlarımı durmadan arttırıyorlar. Birde serinletmek
adına gözlerimden yaşlar akıtıyorlar. Alnıma ter, gözlerime yaş. İşte helal tam burada başlamakta!
Su aziz… Su asalet… Su deva. Bunu kurak bir toprağın ortasında yapayalnızken anlayacağımı hiç sanmıyordum. Ameller niyetlere göre
olurmuş niyetlerde inançlara göre şekillenir. İmtihanımdır bu, şayet imtihanımın zorluğu karşısında umudumu yitirmeyeceğim. Suyun
uğruna methiyeler düzebilirim de nerde o takat. Nerde o hırs. Nerde o aşk… Kana kana su içersem kana kana düzerim methiyelerimi..
Dizerim satırlarımı hoş hiçbir yazımın ederi yok bu kurak topraklarda. Değeri bu topraklardan göçüp gidince anlaşılacak belli ki.. Hıh! Kimin
umurunda yazdıklarım karaladıklarım….
Susuzluğum beni terk etmeyen yoldaşım. Beni kemirip duranım bekle gök söz verdi kopacak sular seller.
|